SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

MUSAKAT BAHSİ

<< 715 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF’İN DEVAMININ DEVAMI:

 

109 - (715) حدثنا محمد بن عبدالله بن نمير. حدثنا أبي. حدثنا زكرياء عن عامر. حدثني جابر بن عبدالله؛

 أنه كان يسير على جمل له قد أعيا. فأراد أن يسيبه. قال: فلحقني النبي صلى الله عليه وسلم. فدعا لي وضربه. فسار سيرا لم يسر مثله. قال (بعنيه بوقية). قلت: لا. ثم قال (بعنيه). فبعته بوقية. واستثنيت عليه حملانه إلى أهلي. فلما بلغت أتيته بالجمل. فنقدني ثمنه. ثم رجعت. فأرسل في أثري. فقال (أتراني ماكستك لآخذ جملك؟ خذ جملك ودراهمك. فهو لك).

 

[ش (حملانه) أي الحمل عليه.

(ماكستك) قال أهل اللغة: المماكسة هي المكالمة في النقص من الثمن. وأصلها النقص. ومنه مكس الظالم، وهو ما ينتقصه ويأخذه من أموال الناس].

 

{109}

Bize Muhammed b. Abdillâh b. Numeyr rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti, (Dediki): Bize Zekeriyyâ, Âmir'den rivayet etti. (Demişki): Bana Câbir b. Abdillâh rivayet etti ki:

 

Kendisi hastalanmış bir devesinin üzerinde gidiyormuş; derken deveyi başı boş bırakmak istemiş. Câbir diyor ki:

 

Müteakiben bana Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yetişti; ve benim için dua ederek hayvana vurdu. Bunu müteâkıb deve öyle yürüdü ki (o ana kadar) böyle yürüdüğü olmamıştı.

 

«Bunu bana bir okıyyeye sat!» buyurdular. Olmaz, dedim. Sonra: «Sat onu bana!» buyurdu. Ben de bir okıyyeye sattım; ama üzerindeki yükü evime götürmeyi istisna ettim. Yükü götürdüğümde deveyi kendilerine getirdim. Bana parasını saydılar. Sonra döndüm. Hemen arkamdan birini göndererek:

 

«Acaba deveni alayım diye sana fiyat kırdım mı dersin? Dirhemlerinle birlikte deveni de al! O senindir.» buyurdular.

 

 

(715) - وحدثناه علي بن خشرم. أخبرنا عيسى (يعني ابن يونس) عن زكرياء، عن عامر. حدثني جابر بن عبدالله. بمثل حديث ابن نمير.

 

{…}

Bize bu hadîsi Aliy b. Haşrem de rivayet etti. (Dediki): Bize îsâ yâni İbni Yûnus, Zekeriyyâ'dan, o da Âmir'den naklen haber verdi. Âmir; Bana Câbir b. Abdillâh İbni Numeyr hadîsi gibi rivayet etti, demiş.

 

 

110 - (715) حدثنا عثمان بن أبي شيبة وإسحاق بن إبراهيم (قال إسحاق: أخبرنا. وقال عثمان: حدثنا جرير) عن مغيرة، عن الشعبي، عن جابر بن عبدالله. قال:

 غزوت مع رسول الله صلى الله عليه وسلم. فتلاحق بي. وتحتي ناضح لي قد أعيا ولا  يكاد يسير. قال: فقال لي (ما لبعيرك؟) قال قلت: عليل. قال: فتخلف رسول الله صلى الله عليه وسلم فزجره ودعا له. فما زال بين يدي الإبل قدامها يسير. قال: فقال لي (كيف ترى بعيرك؟) قال قلت: بخير. قد أصابته بركتك. قال: (أفتبيعنيه؟) فاستحييت. ولم يكن لنا ناضح غيره. قال فقلت: نعم. فبعته أياه. على أن لي فقار ظهره حتى أبلغ المدينة. قال فقلت له: يا رسول الله! إني عروس فاستأذنته. فأذن لي. فتقدمت الناس إلى المدينة. حتى انتهيت. فلقيني خالي فسألني عن البعير. فأخبرته بما صنعت فيه. فلامني فيه. قال: وقد كان رسول الله صلى الله عليه وسلم قال لي حين استأذنته (ما تزوجت؟ أبكرا أم ثيبا؟) فقلت له: تزوجت ثيبا. قال (أفلا تزوجت بكرا تلاعبك وتلاعبها؟) فقلت له: يا رسول الله! توفي والدي (أو استشهد) ولي أخوات صغار. فكرهت أن أتزوج إليهن مثلهن. فلا تؤدبهن ولا  تقوم عليهن. فتزوجت ثيبا لتقوم عليهن وتؤدبهن. قال: فلما قدم رسول الله صلى الله عليه وسلم المدينة، غدوت إليه بالبعير، فأعطاني ثمنه، ورده علي.

[ش (على أن لي فقار ظهره) أي خرزاته، أي مفاصل عظامه، واحدتها فقارة. والمراد ركوبه.

 

(إني عروس) هكذا يقال للرجل: عروس. كما يقال ذلك للمرأة. لفظهما واحد، لكن يختلفان في الجمع. فيقال: رجل عروس ورجال عرس، وامرأة عروس ونسوة عرائس].

 

{110}

Bize Osman b. Ebî Şeybe ile ishâk b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır, (ishâk: Bize haber verdi; tâbirini kullandı.) Osman: Bize Cerîr, Mugîre'den, o da Şa'bî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayette bulundu, dedi. Câbir şöyle demiş:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le birlikte gazada bulundum. Altımda nerdeyse yürüyemez hâle gelmiş hasta bir sucu devem olduğu halde bana yetiştiler; ve bana:

 

«Devene ne oldu?» diye sordular. Hastadır; dedim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ilerleyerek hayvanı sürdü ve ona dua etti. Bundan sonra hayvan bütün develerin önünde gitmeye başladı. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana :

 

«Deveni nasıl görüyorsun?» diye sordu. Afiyette (görüyorum), ona senin bereketin isabet etti; dedim.

 

«Onu bana satar mısın?» buyurdu. Ben utandım. Ondan başka su taşıyan devemiz yoktu. Ama : Evet, dedim; ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartiyle deveyi kendilerine sattım. Ona: Yâ Resûlâllah, ben damadım; diyerek kendilerinden izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun Üzerine Medine'ye müteveccihen oradan ilerledim. Nihayet Medine'ye vardım. Beni dayım (Cedd b. Kays) karşıladı ve deveyi sordu. Onun hakkında ne yaptığımı kendisine haber verince beni ayıpladı.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kendisinden izin istediğim vakit:

 

«Ne aldın, bakire mi, dul mu?» diye sormuştu. Ben kendilerine dul aldım; cevâbını verdim.

 

«Birbirinizle oynaşacağınız bir bakire ile evlense idin ya!» buyurdu.

 

— Yâ Resûlâllahî Babam vefat etti (yahut şehîd oldu). Küçük küçük kız kardeşlerim var. Onların emsaliyle evlenip de (karımın) onları terbiye edemiyeceğinden, onlara bakamayacağından korktum da onlara baksın ve terbiye etsin diye dul ile evlendim, dedim.                 ;

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince deveyi kendilerine götürdüm. Bana parasını verdiler, deveyi de iade buyurdular.

 

 

111 - (715) حدثنا عثمان بن أبي شيبة. حدثنا جرير عن الأعمش، عن سالم بن أبي الجعد، عن جابر. قال:

 أقبلنا من مكة إلى المدينة مع رسول الله صلى الله عليه وسلم. فاعتل جملي. وساق الحديث بقصته. وفيه: ثم قال لي (بعني جملك هذا). قال قلت: لا. بل هو لك. قال (لا. بل بعنيه). قال قلت: لا. بل هو لك. يا رسول الله! قال (لا. بل بعنيه). قال قلت: فإن لرجل علي أوقية ذهب. فهو لك بها. قال (قد أخذته. فتبلغ عليه إلى المدينة). قال: فلما قدمت المدينة، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لبلال (أعطه أوقية من ذهب. وزده). قال: فأعطاني أوقية من ذهب. وزادني قيراطا. قال فقلت: لا تفارقني زيادة رسول الله صلى الله عليه وسلم. قال: فكان في كيس لي. فأخذه أهل الشام يوم الحرة.

 

[ش (فأخذه أهل الشام يوم الحرة) يعني حرة المدينة. كان قتال ونهب من أهل الشام هناك، سنة ثلاث وستين من الهجرة].

 

{111}

Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Cerîr, A'meş'den, o da Salim b. Ebi'I-Ca'd'dan, o da Câbir'den naklen rivayette bulundu. Câbir şöyle demiş:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le birlikte Mekke'den Medine'ye yollandık. Derken benim devem hastalandı...

 

Câbir hadîsi kıssasiyle rivayet etmiştir. Bu hadîste şu da vardır:

 

Sonra bana:

 

«Şu deveni bana sat!» buyurdular. Ben:

 

  Hayır; o senindir; dedim.

 

«Yok! Sen onu bana sat!» dediler. Ben (yine) ;

 

  Hayır; o senindir yâ Resûlâllah! dedim. «Yok! Sen onu bana sat!» buyurdular. Ben :

 

  Bir adamın bende bir okıyye altın alacağı var. Bu para mukabilinde deve senin olsun! dedim.

 

«Onu aldım. Ama sen yükünü onunla Medine'ye götür!» buyurdular. Medine'ye geldiğimde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Bilâl'e :

 

«Ona bir okıyye altın ver; biraz da ziyade et!» buyurdu. Bilâl bana bir okıyye altın verdi; bir kırât da ziyade etti. Bunun üzerine ben: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ziyâdesi benden ayrılmasın dedim. Bu para bir kesemin içinde duruyordu. Nihayet Harra harbinde onu Şamlılar aldı.

 

 

112 - (715) حدثنا أبو كامل الجحدري. حدثنا عبدالواحد بن زياد. حدثني الجريري عن أبي نضرة، عن جابر بن عبدالله. قال:

 كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم في سفر. فتخلف ناصحي. وساق الحديث. وقال فيه: فنخسه رسول الله صلى الله عليه وسلم. ثم قال لي (اركب باسم الله) وزاد أيضا: قال: فما زال يزيدني ويقول (والله يغفر لك).

 

{112}

Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dediki): Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivayet etti. (Dediki): Bize Cüreyrî, Ebû Nadra'dan, o da Câbİr b. Abdillâh'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

  Bir seferde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le beraber bulunuyorduk. Derken benim devem geri kaldı...

 

Câbir hadîsi hikâye etmiş. Bu hadîste şunu da söylemiştir :

 

  Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu dürttü. Sonra bana:

 

«Besmele ile bin!» buyurdular. Şunu da ziyâde etmiştir: Durmadan bana ziyâde ediyor ve : «Allah seni mağfiret buyursun!» diyordu.

 

 

113 - (715) وحدثني أبو الربيع العتكي. حدثنا حماد. حدثنا أيوب عن أبي الزبير، عن جابر. قال:

 لما أتى على النبي صلى الله عليه وسلم، وقد أعيا بعيري، قال: فنخسه فوثب. فكنت بعد ذلك أحبس خطامه لأسمع حديثه، فما أقدر عليه. فلحقني النبي صلى الله عليه وسلم فقال (بعنيه). فبعته منه بخمس أواق. قال قلت: على أن لي ظهره إلى المدينة. قال (ولك ظهره إلى المدينة). قال: فلما قدمت إلى المدينة أتيته به، فزادني وقية، ثم وهبه لي.

 

{113}

Bana Ebu'r-Rabî' El-Atekî de rivayet etti. (Dediki): Bize Hammâd rivayet etti. (Dediki): Bize Eyyûb, Ebu'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivayette bulundu. Câbir şöyle demiş:

 

— Vaktaki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanıma geldi, devem de hastalanmıştı. Onu dürttü. Deve sıçrayıverdi. Bundan sonra artık Resûl-i Ekrem'in sözünü işiteyim diye dizginini kasıyor, fakat onu durduramıyordum. Nihayet Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana yetişti; ve;

 

«Onu bana sat!» dedi. Ben de deveyi ona beş okıyyeye sattım. Ama: «Medine'ye kadar sırtı benim olmak şartiyle!» dedim.

 

«Medine'ye kadar sırtı senin olsun!» buyurdular. Medine'ye geldiğimde deveyi ona getirdim. Bana bir okıyye ziyade verdi. Sonra deveyi bana hibe etti.

 

 

114 - (715) حدثنا عقبة بن مكرم العمى. حدثنا يعقوب بن إسحاق. حدثنا بشير بن عقبة عن أبي المتوكل الناجي، عن جابر بن عبدالله. قال:

 سافرت مع رسول الله صلى الله عليه وسلم في بعض أسفاره. (أظنه قال غازيا). واقتص الحديث وزاد فيه: قال (يا جابر! أتوفيت الثمن؟) قلت: نعم. قال (لك الثمن ولك الجمل. لك الثمن ولك الجمل).

 

[ش (أتوفيت الثمن) أي أقبضته تاما وافيا].

 

{114}

Bize Ukbe b. Mükrem El-Ammî rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kûb b. İshâk rivayet etti. (Dediki): Bize Beşir b. Ukbe, Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan naklen rivayet etti. Câbir:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le birlikte seferlerinin birinde (zannederim gâzi olarak dedi) yola çıktını... diyerek hadîsi nakletti. Bu hadîste şunu da ziyade eyledi. Efendimiz :

 

«Yâ Câbir! Parayı tastamam aldın mı?» dedi. Ben, evet, cevâbını verdim.

 

«Para da senin, deve de senin olsun! Para da senin, deve de senin olsun!» buyurdular.

 

 

115 - (715) حدثنا عبيدالله بن معاذ العنبري. حدثنا أبي. حدثنا شعبة عن محارب؛ أنه سمع جابر بن عبدالله يقول:

 اشترى مني رسول الله صلى الله عليه وسلم بعيرا بوقيتين ودرهم أو درهمين. قال: فلما قدم صرارا أمر ببقرة فذبحت. فأكلوا منها. فلما قدم المدينة أمرني أن آتي المسجد فأصلي ركعتين. ووزن لي ثمن البعير فأرجح لي.

 

{115}

Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Muhârib'den naklen rivayette bulundu ki, kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken dinlemiş:

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) benden iki okıyye bir dirheme yahut iki okıyye iki dirheme bir deve satın aldı. Sırar'a geldiğinde bir inek kesilmesini emir buyurdular. İnek kesildi ve cemaat ondan yediler. Medine'ye teşriflerinde mescide gelerek iki rek'at namaz kılmamı emir buyurdu; ve devenin kıymetini fazlasiyle tartıp verdi.

 

 

116 - (715) حدثني يحيى بن حبيب الحارثي. حدثنا خالد بن الحارث. حدثنا شعبة. أخبرنا محارب عن جابر،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم بهذه القصة. غير أنه قال: فاشتراه مني بثمن قد سماه. ولم يذكر الوقيتين والدرهم والدرهمين. وقال: أمر ببقرة فنحرت، ثم قسم لحمها.

 

{116}

Bana Yahya b. Habîb El-Hârisî rivayet etti. (Dediki): Bize Hâlid b. El-Hâris rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be rivayet etti. (Dediki): Bize Muhârib, Câbir'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu kıssayı haber verdi. Şu kadar var ki:

 

«Onu benden adını koyduğu bir para ile satın aldı.» dedi; iki okıyye bir dirhem veya iki dirhemi zikretmedi. Bir de :

 

«Bir inek kesilmesini emir buyurdu. İnek kesildi; sonra etini taksim etti.» dedi.

 

 

117 - (715) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا ابن أبي زائدة عن ابن جريج، عن عطاء، عن جابر؛

 أن النبي صلى الله عليه وسلم قال له (قد أخذت جملك بأربعة دنانير. ولك ظهره إلى المدينة).

[ش (صرارا) هو بصاد مهملة، مفتوحة ومكسورة. والكسر أفصح وأشهر. ولم يذكر الأكثرون غيره. وهو موضع قريب من المدينة. وقال الخطابي: هي بئر قديمة على ثلاثة أميال من المدينة، على طريق العراق. قال القاضي: والأشبه عندي أنه موضع، لا بئر].

 

{117}

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Ebî Zahide, îbni Cüreyc'den, o da Atâ'dan, o da Câbir'den naklen rivayette bulundu kî, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine:

 

«Deveni dört dînâra aldım. Medine'ye kadar sırtı da senin olsun!» buyurmuşlar.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesaî muhtelif lâfızlar ve değişik isnadlarla tahrîc etmişlerdir. Buhâri'nin «Sahîh»inde yirmi yerde rivayet edilmişitr. Kitabımızın «Nikâh» bahsinde dahî geçmişti.

 

Hz. Câbir (Radiyallahu anh)'ın bu hadîsi meşhurdur. Hâdise bir rivayette Tebûk gazasında, diğer bir rivayette bir hangi seferde geçmiştir. Bu iki rivayet arasında birbirine zıddiyet yoktur. İbni İshâk'in Vehb b. Keysân'dan naklen rivayet ettiği hadîste ise Zâtü'r-Rikaa' gazasında geçtiği zikrediliyor. Vâkıdî'nin rivayeti de bu şekildedir. Nitekim Tahâvî rivayetinde bunun Mekke yolundan Medîne'ye dönerken vuku' bulduğu kaydedilmektedir ki, o da bu rivayetleri te'yîd eder; zîra Tebûk Mekke yolunda değildir. Zâtü'r-Rikaa' ise Mekke yolundadır. Süheylî, İbni İshâk'ın rivayetini kabul etmiştir.

 

Sırâr: Medîne'ye yakın bir yerdir. Bu kelime «Sarar» şeklinde de okunabilirse de Sırâr rivayeti daha meşhurdur. Hattâbi : «Sırâr, Medîne'ye üç mil mesafede Irak yolunca eski bir kuyudur.» demiş; Kaadî Iyâd ise kuyu değil, bir yer ismi olduğunu tercih etmiştir. Bâzı rivayetlerde Sırâr yerine Dirâr denilmiştir; bu hatâdır. Aynı kelime bâzı nüshalarda gayri munsarif olarak rivayet edilmiştir; fakat meşhur olan rivayetlerde munsariftir.

 

Hz. Câbir (Radiyallahu anh)'in: «Medine'ye varıncaya kadar hayvanın sırtı benim olmak şartiyle deveyi sattım...» sözünden murâd: Yükünü taşıtmasıdır.

 

Baîr: Yeni diş çıkarmış deve, bâzılarına göre yavru devedir.

 

Nâdıh: Su taşıyan devedir.

 

Okıyye: Nikâh bahsinde de görüldüğü vecihle eskiden kırk dirhem mânâsına gelirdi. Burada rivayetler muhteliftir. Bir rivayette «Beş okıyyeye sattım; bana bir okıyye ziyâde verdi.» denilmiş; diğer rivayette: «îki okıyye ile bir yahut iki dirheme»; bir başka rivayette: «Bir okıyye altına»; bir diğerinde: «Dört dinara sattım» ifadesi kullanılmıştır. Buhari'nin rivayetlerinde ihtilâflar daha da çoktur. Bunların bâzılarında: «Sekiz yüz dirheme», bir rivayette : «Yirmi dinara sattım» deniliyor. Kaadî İyâd'ın naklettiğine göre Ebû Ca'fer Ed-Dâvûdî : «Bir okıyye altının miktarı bellidir; bîr okıyye gümüş ise kırk dirhemdir.

 

Bu ihtilâfların sebebi: Râvilerin hadîsi mânâ itibariyle rivayet etmiş, olmalarıdır; ki bu caizidr...» diyor.

 

Burada okıyyeden murâd altındır. Nitekim Salim b. Ca'd'ın rivayetinde bu şekilde tefsir edilmiştir. Artık mutlak okıyye rivayeti de buna hamlolunur. «Beş okıyye» rivayeti: Beş okıyye gümüş demektir. Zâten o zaman bu miktar gümüş bir okıyye altın ederdi. Demek oluyor ki, akdin bir okıyye altınla yapıldığı; fakat gümüş okıyyelerle ödendiği anlatılmıştır; hüküm birdir. Bütün söylenenlerin bir okıyye üzerine yapılmış ziyade olması da muhtemeldir. Nitekim Câbir (Radiyallahu anhj «Bana ziyâde ettikçe etti...» demiştir. Dört dinar rivayeti de muvafıktır; çünkü o zaman bir okıyye altının dört dinar olması ihtimali vardır. İki okıyye rivayetine gelince: Bunlardan biri ile satış yapılmış; diğeri ziyâde olarak verilmiş olabilir. Nitekim: «Bana bir okıyye ziyâde verdi» deniliyor. «Bir yahut iki dirhem» rivayeti Hz. Câbir'in : «Bana bir kırât ziyâde etti» sözüne muvafıktır. «Yirmi dinar» rivayeti ise o zaman kullanılan küçük küçük dinarlara hamledilir. Bir de «dört okıyye» rivayeti varsa da bunda râvi şüphe ettiği için nazar-ı itibâra alınmamıştır.

 

Harra harbinden murâd Medine'nin taşlık arazîsinde hicretin altmış üçüncü yılında Şamlılar'in yaptıkları yağma ve çarpışmadır.

 

Bu sayfanın da devamı var! O sayfa için buraya tıkla